10 Aralık 2015 Perşembe

MÜJDELER OLSUN!.. "Yeşil Yol" için DANIŞTAY yürütmeyi durdurma kararı verdi

Çok isabetli bir karar daha: "Danıştay'dan Yeşil Yol için yürütmeyi durdurma kararı!.."
Danıştay, Tema Vakfı tarafından, 'Yeşil Yol Projesi'ni de kapsayan Karadeniz Bölgesi'ndeki 6 ilin 'Çevre Düzeni Planı' için açılan davada 'yürütmeyi durdurma' kararı verdi.
Danıştay, Tema Vakfı tarafından 'Yeşil Yol Projesi'ni de kapsayan Karadeniz Bölgesi'ndeki 6 ilin 'Çevre Düzeni Planı' için açılan davada 'yürütmeyi durdurma' kararı verdi.
Rize, Artvin, Trabzon, Gümüşhane, Giresun ve Ordu illerindeki vadilerin doğal varlıklarının değerlendirildiği 1/100.000 ölçekli Çevre Düzeni Planı, 2011 yılının Ağustos ayında dönemin Çevre ve Orman Bakanlığı tarafından hazırlandı. TEMA Vakfı, daha sonra Çevre ve Şehircilik Bakanlığı tarafından yürütülen çalışma ile ilgili olarak, bir haftalık askı süresi içerisinde planın 36 maddesine itiraz etti. İtirazlardan sonuç alamayan TEMA, planın yürütmesinin durdurulması ve iptali istemiyle 2011 yılının Aralık ayında Danıştay'a dava açtı. Dava kapsamında 2013 yılının Kasım ayında Danıştay üyeleri ile birlikte aralarında Ortadoğu Teknik Üniversitesi (ODTÜ) öğretim görevlilerinin yer aldığı bilirkişi heyeti, Doğu Karadeniz Bölgesi'nde 36 noktada 3 gün süreyle bilirkişi incelemesi yaptı.
PLANDA BÖLGENİN DOĞAL VARLIKLARI KORUNMUYOR VURGUSU
Bilirkişi raporunda Çevre Düzeni Planı'nın bölgedeki önemli doğa koruma alanlarını, su havzalarını, tarım alanlarını korumadığına vurgu yapıldı. Planın, merkezine yaşam önceliğini ve bunun sürdürülebilirliğini koyması gerekirken, sadece insanı esas alan bir yaklaşımla hazırlandığı belirtildi. Planın ayrıca bölgedeki korunması gereken doğal varlıkları, 'Doğal kaynak' olarak görmekle, ticarileştirilmesinin yolunu açtığına dikkat çekildi. Danıştay İdari Dava Daireleri, bilirkişi raporlarına dayanarak 6 ilin Çevre Düzeni Planının yürütmesini durdurma kararı verdi.
'YEŞİL YOLLA DOĞAL YAPI OLUMSUZ ETKİLENECEK'
TEMA Vakfı Rize Temsilcisi Nevzat Özer, Samsun'dan Artvin'e kadar Karadeniz yaylalarını yüksek rakımdan denize paralel bir şekilde birbirine bağlayacak olan Yeşil Yol projesini de kapsayan 1/100.000 ölçekli Çevre Düzeni Planı ile ilgili Danıştay'ın verdiği yürütmeyi durdurma kararının önemli olduğunu belirterek şunları söyledi:"Planın iptali talep edilen bölümlerinden biri de Yeşil Yol Projesi ile ilgiliydi. Planda, 'Yayla turizminin geliştirilmesi için yaylalar arası entegrasyon' olarak yer verilen Yeşil Yol Projesi'nin, bölgenin doğal ve kültürel yapısını bozacağı gerekçesi ile iptalini talep ettik. Bölgede yapılan mahkeme keşfinde, bilirkişi heyeti de, 'Yaylaların karayolu ile birbirlerine bağlanması halinde araç trafiğinin denetlenmesinin zor biçimde artacağı, yaylalardaki geleneksel yaşam tarzını sürdürmenin zorlaşacağı, yaylaları yapılaşma için cazip hale getireceği, bu durumun, yaylaların doğal yapısını olumsuz olarak etkileyeceği' yönünde görüş bildirdi. Yine raporda, yaylaların entegrasyonu amacıyla yeni yolların açılması ile ilgili olarak, 'Bölgenin topografik yapısının oluşturduğu denize dik ve derin vadilerin denize paralel yollarla birbirine bağlanması durumunda büyük bir çevre tahribatına neden olunacağı, böylesine bir tahribata neden olmak yerine, bugünkü gibi her yaylaya mevcut güzergahlardan erişilmesinin doğru bir yaklaşım olacağı' belirtildi.
"PROJE DURDURULMALI"
Bilirkişi heyetinin oluşabilecek tahribata dikkat çektiğini hatırlatan Özer, "Bilirkişi heyeti raporunda da belirtildiği gibi, yol inşaatlarıyla çok özgün doğal özellikleri olan vadilerin ve doğal çevrenin tahribatı söz konusu olacak. Yeşil Yol projesi Karadeniz bölgesinin sahip olduğu eşsiz güzelliklere telafisi güç zararlar vermeden durdurulmalıdır" dedi.
YEŞİL YOL PROJESİ NEDİR?
Yeşil Yol, Samsun'dan başlayarak Ordu, Giresun, Gümüşhane, Bayburt, Trabzon, Rize ve Artvin'in yaylaları ve turizm merkezlerini üst koddan birbirine bağlayan yaklaşık 2 bin 600 kilometre uzunluğunda turizm yolu olarak planlandı. 7 metre genişliğinde gidiş - geliş tek şerit olarak planlanan yolun zemini taş parke döşemeli olacak. Bu yolla birlikte 40 noktada oteller, restoranlar ve kayak tesislerinden oluşan turizm merkezleri oluşturulacak. İki yıldır süren ve 90 milyon lira harcanan yol çalışmasının 2018 yılında tamamlanması planlanıyor. Yeşil yol projesi geçen yaz döneminde Rize'de protestolara neden olmuştu. Çamlıhemşin İlçesi Yukarı Kavron ve Samistal yaylaları arasındaki Yeşil yol bağlantısına karşı çıkan bölge halkı iş makinelerinin önüne çıkarak eylem yapmıştı. Havva ana lakabıyla tanınan Rabia Bekar, komandolar eşlinde getirilen iş makinelerinin çalışmasına karşı direnerek Yeşil yol mücadelesinin sembolü olmuştu. Uzun süren protestolar ve tepkiler nedeniyle Rize Valiliği Yukarı Kavrun-Samistal bağlantı yolunu durdurmuştu.
CNN TÜRK'te Güven islamoğlu, Yeşil Doğa programının 09.11.2015 tarihli bölümünde Yeşil Yol'u ekrana taşıdı. İslamoğlu yaylalarda bir rota yaptı. Yeşil Yol’u halka sordu. "Yeşil Yol Projesi nedir, yapılırsa ne olur, yola ihtiyaç var mı?" sorularına cevap aradı.

27 Temmuz 2015 Pazartesi

Ben mücadelemden dönmem, yaylalarımızı size yedirmem

Havva Ana rantçılara karşı konuştu: Ben mücadelemden dönmem, yaylalarımızı size yedirmem

Yeşil Yol projesine karşı yürütülen mücadeleye AKP Genel Başkan Yardımcısı Süleyman Soylu ve Orman ve Su İşleri Bakanı Veysel Eroğlu'dan gelen sözlü Havva Ana cevap verdi: "Ben mücadelemden dönmem"
Havva Ana rantçılara karşı konuştu: Ben mücadelemden dönmem, yaylalarımızı size yedirmem
AKP Genel Başkan Yardımcısı Soylu önceki gün yaptığı açıklamada Yeşil Yol projesine karşı bölge halkının ‘doğa kıyımı’ gerekçesiyle yürüttüğü mücadeleyi ‘PKK ve KCK’nin bölgeye sızma çalışması’ olarak değerlendirdi. Orman ve Su İşleri Bakanı Eroğlu da dün Yeşil Yol projesine karşı ‘doğa kıyımı’ gerekçesiyle mücadele edenlerin, yaylalara ev inşa edenler olduğunu öne sürdü. Eroğlu, Yeşil Yol karşıtı mücadelenin simgesi haline gelen Rizeli Rabia Özcan için de isim vermeden, “Orada birisi çıkıyor, bilmem ne dayı, bilmem ne teyze, bilmem ne abla. Böyle şey olmaz. Her önüne gelen çıkıyor bir yere meşhur olmak için, dozerin önüne geliyor” ifadelerini kullandı.
“Yaylalarımızı onlara yem etmeyiz”
Cumhuriyet'ten Damla Yur'a konuşan Rabia Özcan, “Biz çocukluğumuzdan beri burada yaşıyoruz. Vali, kaymakam kimdir? Ben, ben, ben, halkım ben” diye isyan etmesiyle hafızalara kazınmıştı. Özcan siyasilerin açıklamalarına şöyle yanıt verdi: “Defalarca dedim bu toprak benim toprağım. Ben bunun mücadelesini vermeyeceğim de kim verecek. Ben toprağımın mücadelesindeyim, ne ünü ne şöhreti. Kimseden korkmuyorum. İstediklerini desinler. Umurumda değil. Biri diyor PKK bilmem ne öbürü diyor ün. Bu ne; siz onların peşindesiniz ben değil. Ben kimsenin sözünü işitmem. Ben hayvanlarımı otlatacağım yaylayı asıl 3-5 çıkarcıya yem etmem. Beni isterlerse assınlar, istediklerini söylesinler ben mücadelemden dönmem.”

7 Kasım 2014 Cuma

BİR EKOLOJİ VANDALLIĞI, ZALİMLİK, BARBARLIK VE APAÇIK İNSANLIK DÜŞMANLIĞI!...

Köylüler darp edilerek barakaya kapatıldı, 6 bin zeytin ağacı kesildi!
Manisa'nın Soma ilçesi Yırca Mahallesi'nde termik santral yapılmaya çalışılan arazide Kolin Grubu'nun özel güvenlik elemanları nöbet tutan mahalleliyi barakaya kapattı. İş makinaları ile 6 bin zeytin ağacı kesildi
Kolin Grubu, dün saat 20.00 sıralarında, santralin yapılacağı Yırca Mahallesi’ndeki zeytinliklerin bulunduğu bölgeye ağaç kesimi yapmak üzere iki otobüs dolusu özel güvenlik görevlisi ile birlikte iş makinelerini gönderdi. Bu sırada bölgedeki zeytin ağaçlarının kesilmemesi için 16 gündür nöbet tutan yakınlarına yemek getiren aralarında kadınların da bulunduğu mahalle sakinleri, tepki gösterip engel olmak istedi. Tel örgülerle çevrili alana girişine izin verilmeyen mahalleliler ile termik santrali inşa edecek firmanın özel güvenlik görevlileri arasında tartışma çıktı. Tartışma özel güvenlik görevlileri ile mahalleliler arasında arbedeye dönüştü.
KÖYLÜLER KELEPÇELENİP BARAKAYA KAPATILDI
Yaşanan arbedede, mahalle sakinlerinden Mehmet Öksüz, Kamile Çiftçi, Kerem Özkılınç ile Yırca’da zeytinliği bulunan Avukat Hasan Namak, özel güvenlik görevlileri tarafından kelepçelendi.
Karga tulumba bir kamyonete bindirilen 4 kişi iddiaya göre, inşaat sahasına yaklaşık 4 kilometre uzaklıktaki Kül Barajı olarak kullanılan mevkideki bir barakaya kapatıldı.
Özel güvenlik görevlilerinin arbede sırasında kullandığı ileri sürülen gaz fişeğinin kapsülünün isabet etmesi sonucu mahallelilerden Emin Özkılınç, başından yaralandı. Özkılınç, Beşyol Devlet Hastanesi’nde ayakta tedavi edildi.
Arbede sırasında bekçi kulübesi ile alanda bulunan bir aracın camları da kırıldı. Mahalle sakinlerinin alana girmelerine izin verilmezken, olay yerine jandarma ekipleri sevk edildi. Olaylar saat 03.00’e kadar sürdü.
MUHTAR AKIN: 6 BİN ZEYTİN AĞACI KESİLDİ
3 saat sonra da dozerlerle termik santralin yapılacağı alana girilip, aralarında hasat edilmemiş asırlık olanların da bulunduğu zeytin ağaçları kökünden söküldü. Takviye olarak jiletli tellerle çevrilen alanda termik santrali inşa edecek şirketin özel güvenlik görevlileri etten duvar örerek nöbet tutan mahalle sakinlerinin alana girişini engelledi.
Ağaçlar kesildikten sonra olay yerine giden jandarma ekiplerine, köylüler tepki gösterdi. Yırca Köyü Muhtarı Mustafa Akın "Kesilecek ağaç kalmadı, 6 bin zeytin ağacı kesildi gitti" dedi.
KÖYLÜLER YOLU KAPATTI
Mahalle sakinleri ve çevreciler, santral yapılması düşünülen bölgeye giden yolu sabah trafiğe kapattı. Jandarma yolu açmaları için köylüleri uyardı. Ancak köylüler, jandarmayı dinlemedi.
Soma Kaymakamı Bahattin Atçı da köylüleri ikna etmek için olay yerine geldi. Köylüler Kaymakam Atçı’ya, "Bu devlet bu sabah neredeydi? Burada devlet yoktu. Santrali yapacak şirket, jandarmalara rağmen ağaçları kesti. Burada dedelerimizden kalan asırlık ağaçlar vardı. Bu ağaçların hepsi katledildi. Bir zeytin ağacı 20 yılda yetişiyor. Biz şimdi ne yapacağız?" dedi.
'YERDEYKEN BİLE SALDIRDILAR'
Köylülerin bekleyişi sürerken, akşam yaşanan arbedede kelepçelenip götürülen ve ağaçların kesilmesinden sonra serbest bırakılan Turgutlu Çevre Platformu üyesi avukat Hasan Namak, yaşadıklarını şöyle anlattı:
"Yırca’da köylülerden kiraladığım 6 dönüm kadar zeytinliğim var. Ağaçların kesilmemesi için bir süredir çadırda yatıp, nöbet tutuyorum. Akşam ziyaretime gelen misafirlerim vardı. Ancak, santrali yapacak şirketin özel güvenlik görevlileri içeri almadı. Bu nedenle çıkan tartışma, arbedeye dönüştü. Bunun üzerine kendimizi hep beraber yere atıp, bekledik. Etkisiz halde olmamıza rağmen özel güvenlikler, üzerimize saldırdı. Olayların başlamasından 2 saat sonra gelen jandarmalar, müdahale edip, darp edilmemizi önledi. Gerginlik yatışınca jandarma bölgeden ayrılmak istedi. Ancak, Kolin Grubu’nun özel güvenlik görevlileri yine bize saldırmaya kalktı. Bağrışmamız üzerine jandarma geri dönmek zorunda kaldı. Bu dört kez böyle tekrar etti. Savcıyla telefonda görüşüp, ağaçların ve kendimizin can güvenliğinin olmadığını söylemek istedik ancak bu da mümkün olmadı. Gecenin ilerleyen saatlerinde jandarma, ’Şu an ağaç kesimi yok. Sabah kaymakam, savcı ve diğer yerel yöneticilerle görüşüp, orta yolu bulursunuz. Ancak, şimdi siz içeri girin, arkadaşlarınız dışarıda kalsın. Bu sorunda şimdilik böyle çözülsün’ dedi. Bunun üzerine çadıra gidip yattım. Ancak, bir süre sonra ne olduğunu anlayamadan, 10-15 kadar özel güvenlik müdahalesiyle karşılaşıp, karga tulumba uyku tulumum içinde beni götürdüler. Ardından iş makineleriyle arazilere girip, zeytin ağaçlarını katlettiler."
CHP’Lİ ÖZEL: 
HESABINI MUTLAKA SORACAĞIZ
Köylüler barakaya kapatıldı, 6 bin zeytin ağacı kesildi!
CHP Manisa Milletvekili Özgür Özel, Manisa’nın Soma ilçesi Yırca Mahallesi’nde kolin Grubu tarafından termik santral kurulması planlanan alanda bu sabah tüm zeytin ağaçlarının kesilmesine ve köylülere yapılan müdahaleye tepki gösterdi. Özel, "Yırcalılar’a, zeytinliklere, hukuku ayaklar altına alarak yapılan vicdanlarımızı sızlatan bu müdahaleye, bu zihniyete yazıklar olsun?" dedi.
Milletvekili Özel, santralin kurulacağı alanda etrafı tel örgülerle çevrili olan ve köylülerin her gece başında nöbet tuttuğu kalan, 6 bin ağacın da bu sabah ani bir baskınla kesildiğini belirtip, "Haksız, hukuksuz bir şekilde Yırcalıların gözü gibi baktığı, 17 Eylül’den bu yana da korumak için savaşını verdiği toplam 6 bin zeytin ağacı katledildi. Mahkeme arifesinde, Yırca’da kesilecek hiçbir ağaç kalmadı. Şimdi, Danıştay, ’Kamulaştırma dursun’ derse bu kesilen ağaçları vali mi kaymakam mı geri verecek?" dedi.
Müdahaleler sırasında sadece zeytin ağaçlarına değil, insanlara da biber gazı ve copla saldırıldığına dikkati çeken Özgür Özel, şunları söyledi:
"Çok sayıda kişi yaralandı. Orayı korumak isteyen bir avukat, özel güvenlik görevlileri tarafından zorla 5 kilometre ötede bir yerde tutuldu. Bugün Malatya’da olmam nedeniyle Yırca’ya yetişemedim. Ama telefonda duyduğum teyzelerin çığlıkları, ağlamaları da ömürüm boyunca unutamayacağımız bir acıyı yaşattı. 16 Ekim günü Manisa Valiliği önünde Yırcalılar ile birlikte yaptığımız basın açıklamasında makama vekalet eden vali yardımcısına 70 yaşında bir amcanın söylediği şu sözleri hiç unutmayacağız, ’Askere çağırdınız geldik. Vergi istediniz verdik. Elektriği 3 gün geç ödemesem kesersiniz. Madem siz devletsiniz. Şimdi bize sahip çıkmayacaksanız ne zaman çıkıverceksiniz?’ İşte bu sözler AKP’nin vatandaşla devlet ilişkisini ne hale getirdiğini gösteriyor."
Yetkililerin köylülere hak, Kolin Şirketi’ne de yol verdiğini söyleyen Özgür Özel, "İdareciler adeta ’tavşana kaç, tazıya tut’ misali herkesi kandırdı. Şimdilik, bu mücadele zeytinler için kaybedilmiş olabilir ama Yırca’dan kolektif bir mücadele ruhu yükseldi. Eninde sonunda da kazanan bu mücadele ruhu olacak. Unutmamalı ki dün gece yaşananların bugün olmazsa yarın ama mutlaka hesabını soracağız. AKP’ye ve hükümete güvenerek kamu görevini aksatanlar da elbet birer birer hesabını verecekler" diye konuştu.
GRENPEACE’DEN TEPKİ
Greenpeace avukatı Deniz Bayram, konuyla ilgili olarak, "Güvenlik güçlerinin Yırca’daki köylülere uyguladığı şiddet ve Kolin Şirketi’nin zeytinlikleri yasalara aykırı bir şekilde yok etmiş olması kabul edilemez" dedi.
Kömür yatırımcılarının sadece zeytin ağaçlarını kesmekle kalmadıklarını belirten Bayram, "Gelecek nesillerin sağlığı ile oynuyor. Greenpeace olarak, bu süreçte köylülerin yanında olmaya devam edeceğiz, hukuki mücadele de devam edecek"  diye konuştu.
***
Zeytin Ağaçlarına Kıymayın!...
Arzu Kök
“Manisa'nın Soma İlçesi Yırca Mahallesi'nde, yapılacak olan termik santralin kurulacağı alandaki zeytin ağaçları, bu sabaha karşı dozerlerle söküldü. Engel olmaya çalışanlar ise tartaklandı. “ Termik santral için yüzyıllık zeytin ağaçları sökülüyor, insanlar dövülüyor. Doğaya ve insanlığa ihanet değil de nedir bu?
Zeytin ağacı = Ölmez Ağacı = Sonsuzluğun Simgesi olarak adlandırılır bu ağaç. 3 büyük dinde geçen Zeytin Ağacı için söylenen ilk Latince cümle:  “olea prima arborum umnium est” yani “Zeytin bütün ağaçların ilkidir” Ve o,  yeryüzündeki ağaçların en uzun yaşayanıdır. İnsanlığın yaralarını iyi edecek merhemdir o. Lezzetli, bol enerjili besin maddesidir. Ve Karanlıkları aydınlatacak bir alevdir. 
Herkül’ün silahı  “Zeytin Dalı”ndan yapılmıştı. Zeytin Ağacını kesmek günahların en büyük olanıydı. Mısırlıların zeytin ağacının yapraklarını ezerek elde ettikleri, krallarını mumyalamakta kullandıkları kıymetli yağ... Sezar’ın Tacı da Zeytin dalındandı. Yapılan müsabakalarda kazanan sporculara Zeus’un kutsal korusundan alınan Zeytin Dallarından yapılan taç takılırdı. Ayrıca Kazanan Atletlere 140 Amfora Zeytinyağı verilirdi. Zeytinyağı, maddi zenginlik ve sağlık kaynağıydı. 
Yaşamın sürekliliğini gösteren ağaç... Barış, sevgi, dostluk, sağlık, zafer, ölümsüzlük, bilgelik, akıl, başarı ve adalet simgesi... İşte bu yüce ağaç, gövdesi kurusa bile köklerinden yeniden filizlenir. Ve yaz - kış daima yeşildir zeytin ağacı...
Hâkimler Kitabı'nda geçen bir öykü, ağaçların kendilerine kral seçmek için ilk olarak zeytin ağacına başvurduklarından bahseder: "Vaktiyle ağaçlar, kendilerine kral meshetmek için gittiler ve zeytin ağacına dediler: Bize kral ol. Ve zeytin ağacı onlara dedi: Allah'ın ve insanın bende sena ettikleri (övdükleri) yağımı bırakayım ve ağaçlar üzerinde sallanmaya mı gideyim?" Zeytin ağacından "hayır" yanıtını alırlar. Çünkü o insanlığa hizmeti görev kabul etmiştir. Başka şeyde gözü yoktur. Şimdi ise bu kutsal ağacı kesmek için, üstelik doğaya aşırı derecede zarar verecek, doğanın ve o bölgedeki belki de insanların yok olmasına neden olacak bir Termik Santral için kıyılıyor bu ağaçlara. Değer mi?
Tapusu köylülerin elinde olmasına rağmen zeytin ağaçlarının olduğu araziler köylü geçişine engellenmiş. Zeytin ağaçlarına ve arazisine sahip çıkmak isteyen köylü ise darp edilmektedir. Üstelik devlet buna seyirci kalmaktadır. Arazisine sahip çıkmak isteyen köylü darp ediliyor bir de kelepçeleniyor, hukuk ayaklar altında çiğneniyor ve devlet sessiz. Şirket nasıl ve hangi gücü arkasına almış ki böyle pervasızca hareket edebiliyor? Ahmet Arif’in şiirinde dediği gibi Yırca’da taşları bağlamışlar, köpekler başıboş geziyor. 
Soma’da tam bir hukuksuzluk hali, yargısal körlük yaşanıyor. Acele kamulaştırma, bütün her şeyin mutlak kararı gibi gösteriliyor. İlçe Tarım Müdürlüğü, kendilerinin zeytin kesme izni vermediğini söylüyor. Soma ve Manisa belediyeleri, bölgenin planlarında tarım alanı olarak geçtiğini belirtiyor. Yani orada ancak zeytincilik yapabilir deniyor. Ancak vali, kaymakam, savcının tutumu nedeniyle jandarmanın da elini kolunu bağlayan bir idari zafiyet var. Devlet köylüye sahip çıkmıyor. Oysa Atatürk “Köylü milletin efendisidir” demişti. Ve bugün gelirken “Milletin hizmetkarı olacağız” sloganı gelenler milletin efendisi köylüye her türlü eziyeti reva görüyor.
O bölge 1. sınıf tarım arazisi olarak geçiyor. Soma’nın oksijen kaynağı aynı zamanda o zeytin ağaçları. Şimdi onları keserek o bölgeyi nefessiz bırakmak, hatta daha da beteri yok etmek istiyorlar.  Bu şirket ve diğerleri yaşamı tehdit ediyorlar ve devlet bunlara kol kanat geriyor. Bu güzelim ülkenin doğası ve insanları yok olsa kimsenin umurunda olmayacak gibi.  Umarım ki bu gidişe bir son verilir. Termik santralı yerine neden rüzgar santraları yapılmıyor? Neden doğaya, insanlara zarar vermeyecek yöntemler devreye sokulmuyor? Bu güzelim ülkeden ve insanlarından bu kadar mı nefret ediliyor?
İlerleme zannediliyor bu yapılanlar. Oysa asıl ilerleme doğaya tek bir zarar vermemektir. Evet elektrik üretilmelidir ama tek bir ağaç kesilmeden, tek bir nehir yok edilmeden. Ki doğa bize bunu yapmamız için türlü imkanlar vermiş. Rüzgar enerjisinden faydalanabiliriz. Güneş enerjisinden faydalanabiliriz. Ülkemizin üç tarafı denizlerle çevrili, dalgalardan faydalanabiliriz. Ama ne yapılıyor ülkemizde ha bre termik santral açılıyor, yapılıyor. Üstelik termik santrallerin doğaya, bulunduğu bölgedeki insanlığa zararları bilinmesine rağmen.
Unutulmasın ki kesilenler zeytin ağacıdır ve mitoloji zeytin ağacına zarar verenlerin kaderini çok iyi anlatmıştır. Rant uğruna insanlığa ve doğaya zarar verenler kendilerine ve çocuklarına da büyük zararlar verdiklerinin farkındalar mı acaba? Zeytin ağaçlarını kesmeyin efendiler. Doğaya kıymayın. Köylülere kıymayın efendiler…

15 Ağustos 2014 Cuma

Enerji Bakanı'na Açık Mektup KARABURUN KENT KONSEYİ Karaburun, Sayın Taner YILDIZ

Enerji Bakanı'na Açık Mektup
KARABURUN KENT KONSEYİ
Karaburun
15 Ağustos 2014 — Sayın Taner Yıldız,
Size bu mektubu İzmir'in Karaburun ilçesinden yazıyoruz. Mektubumuzda buradan ''Yarımada'' diye söz edeceğiz; çünkü konumuz ilçe merkezinin de yer aldığı Karaburun Yarımadası'nın tamamı.
Yarımada, doğal yaşamı bakımından ''sıfır yok oluş bölgesi içinde'' ve ''başka yerde olmayanlar'' sınıflandırmasında dünyanın önemli bölgeleri arasında. 
Yarımada halkı, kalkınmanın, doğal varlıkların ve kültürel yapının korunarak sağlanması konusunda ortak görüşe sahip. Bu çerçevede, Karaburun Kent Konseyi’nin, bilim insanlarının katkılarıyla hazırladığı ve Karaburun Belediyesi Meclis kararı olarak Nisan 2013’te T.C Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’na gönderilen raporla Yarımada’nın koruma-kullanma dengesinin gözetildiği, bütünsel bir yaklaşımla korunması talep edildi.
Tabiat Varlıklarını Koruma Genel Müdürlüğü: “…ekosistem ile biyolojik çeşitliliğin korunmasını ekonomik kalkınma ve kültürel değerlerin devamlılığıyla ve gelecek nesillere aktarılabilmesi açısından mutlaka Özel Çevre Koruma Alanı olarak ilan edilmesi gereken ulusal ve uluslararası açıdan önemli bir yarımada...” olarak tanımladığı Karaburun Yarımadası’nın, tüm karasal alanı ile çok önemli bir deniz alanının ÖÇKA (Özel Çevre Koruma Alanı) ilan edilmesi için İzmir “Karaburun Yarımadası” Öneri Özel Çevre Koruma Bölgesi İnceleme ve İlan Gerekçe Raporu’nu Ağustos 2013’te hazırladı.
Bu çalışma hızla ilerlerken halkının şikâyetleri üzerine gittiğimiz Yaylaköy’de yapımı tamamlanmak üzere olan rüzgâr enerjisi santralinin (RES) ağır tahribatını gördük.
Temiz ve yenilenebilir bir enerji kaynağı olarak bildiğimiz RES'lerin insanı ve doğal yaşamı hiçe sayan, haksız hukuksuz, tahripkâr bir zihniyetin elinde nasıl birer yok ediciye 
dönüşebildiğine tanık olduk.
Lütfen gözünüzde canlandırın; yaşadığınız yer, eviniz, her biri 400m2 alan kaplayan, temeline 250'şer ton beton dökülerek yapılmış, 30 katlı bina yüksekliğinde RES'lerle çevrilmiş olsun. Eviniz Sayın Yıldız... Özellikle geceleri arttığı için sizi uyutmayan biteviye bir havaalanı sesine ve sevdiklerinizin beynine işleyen bir manyetik alan etkisine sürekli olarak maruz kaldığınızı düşünün.
İşte böyleydi durum.
Yaylaköylüler geceleri uyuyamıyor, sürekli bir baş ağrısı çekiyordu. Kadın-erkek, çoluk çocuk özgürce keçi otlattıkları dağlarına el konulmuştu. Keçileri, oğlakları hastalanıyor, ölüyor; toza bulanan zeytinleri verimsizleşiyordu. Geçen yıl ilk defa köylüler bal çıkaramamıştı. Arı popülasyonunda gözle görünür bir azalma yaşanıyordu. Özetle hayatları ve geçim kaynakları ellerinden alınmıştı.
Yaylaköy'ün başına gelenden ibaret değil işin boyutları. 2005-2009 yılları arasında 6 ayrı firmaya ''ÇED gerekli değildir'' raporu ile üretim lisansı verilmiş. Öğrendik ki, Yarımada'nın neredeyse tümü enerji yatırımlarına açılmış. Gözümüzden sakınmamız gereken doğa değerleri, yüzyıllardır süregelen insani değerler, yok edici bir şiddetin ellerine teslim edilmiş. Yarımadanın 2/3’ünden fazla bir alan ÇED gerekli değildir diye, RES yatırımlarına ayrılmış.
Yatırım dalgası hızla sürüyor. Yeni rüzgâr ölçüm direkleri dikiliyor ve son kapasite artırım talepleri ile RES’lerin evlere 150 metreye kadar yaklaşması planlanıyor. ( Mordoğan/Ayen Enerji Kapasite artırım ÇED raporu.S24)
Uyarılarımız sonucu Dünya Doğa Vakfı/ WWF, ‘Gerek Karaburun özelinde ve gerekse genel olarak biyolojik çeşitlilik açısından önemli alanlarda, kapsamlı bir kümülatif etki değerlendirmesi yapılması ve bu değerlendirme sonucunda hassas/kritik olarak belirlenecek bölgelerdeki RES projelerinin kabul edilmemesi’ konusundaki önerilerini, destekçisi olduğu ve karbon sertifikasyonu yapan Gold Standard Vakfı yönetimine sundu.
Bizler ülkemizin enerji ihtiyacının farkındayız. Yenilenebilir, temiz enerji kaynağı olarak rüzgârdan yararlanılmasını tamamen destekliyoruz. Ancak, barındırdığı zengin flora ve faunanın, tükenmekte olan türleri de içermesi, Yarımada’nın hassas doğal dengesini korunmasını bir zorunluluk haline getiriyor. Bu da, yatırımların, hassas dengeleri gözeten bir şekilde ve kümülatif etki değerlendirmesi sonucu yapılabilmesi demektir.
Üstelik Yarımada, 20-30 yıllık ekonomik ömrü olan yatırımlara feda edilmeden, doğal değerleriyle birebir örtüşen çok önemli bir kırsal kalkınma potansiyeline de sahip.
Sizin dışınızda tüm Bakanlıklar ve ilgili kurumlar tarafından olumlu görüş verilen, Tabiat Varlıkları Koruma Genel Müdürlüğü’nün hazırladığı, İzmir “Karaburun Yarımadası” Öneri Özel Çevre Koruma Bölgesi İnceleme ve İlan Gerekçe Raporu’na koymuş olduğunuz muhalefet şerhini kaldırarak, onaylamanızı bekliyoruz.
Yarımada’da yaşayanlar olarak, bizden sonra gelecek kuşakların emaneti olan Yarımada’yı, onlara doğal değerleri korunarak ve biyolojik çeşitliliği bozulmadan kalkınmış bir örnek olarak bırakmak istiyoruz. 
Ne dersiniz Sayın Bakan,
Doğal ve kültürel değerlerin korunması sorumluluğunu paylaşacak ve İzmir “Karaburun Yarımadası” Öneri Özel Çevre Koruma Bölgesi İnceleme ve İlan Gerekçe Raporu’na, Yarımada daha fazla tahrip edilmeden onay verecek misiniz?
Saygılarımızla, Karaburun Kent Konseyi
20.07.2014 & 15.08.2014, Ankara

3 Temmuz 2014 Perşembe

Elektrik enerjisi fazlası olan bir ülkede: "Su içinde 24 saat nöbetteler!.."‏

Su içinde 24 saat nöbetteler!
Çok geç kalmış uyanışlar. Bu topraklarda yaşayan insanlar bencil.
Bıçağın ucu kendi etine girene kadar hiç sesi çıkmıyor.
Bana zarar vermeyen yılan bin yaşasın lafı var ortada.
Küresel oligarklar ve onların işbirlikçileri bu bencilliği çok iyi kullandılar.
Kalabalığı tek tek yakaladılar. Salam politikası uyguladılar.
Toplumun kesimlerini tek tek halkın önüne, yani aslanların önüne attılar.
Memurları halka şikayet ettiler, halkın desteğini aldılar, ezdiler ve geçtiler.
Sonra işçileri halka şikayet ettiler, halkın desteğini azdılar ve tükettiler.
Sonra sıra sıra köylü ve küçük esnafı sıraya soktular.
Her defasında toplumun kalanı kıyıma destek verdi.
Sonunda halktın tamamı tezgahtan geçmiş oldu.
Bu yöntemlerle emeği fiyatını en dip noktaya çektiler.
Ülkenin ulusal varlıklarını yok pahasına yabancılara peşkeş çektiler.
Bir de şu meşhur din olgusu var. Bunu da çok iyi suistimal ettiler.
Eğriyi doğru göstermekte, doğruyu eğri göstermekte çok işe yaradı.
Milleti kendi ordusuna, komşusuna düşman etmekte kullandılar.
Ülkenin zaten derinlerde duran fay hatlarını iyici genişlettiler.
Artık Kürtler, Türkler, Sünniler, Aleviler, çağdaş insanlar, dindar insanlar,
Özetle ortada ne kadar toplumsal katman, kesim varsa,
Hepsi birbirine şüphe ve öfkeyle bakıyor. Aslında bütün bu hazırlıklar gerçekten de toplumu kanlı bir iç savaşa hazırlamanın alt yapısı. Yoksa insanlar durup dururken komşusunu neden kessin. İlla ki, bir öfke, bir nefret lazım. Onu körüklediler.
İşe yarar nirengi noktaları hakında şüphe ve şaibe yarattılar.
Toplum çıpasız kaldı, sürükleniyor. Bütün değerler aşındırıldı.
Dayanışma, toplumsal aidiyet hissi, doğaya, topluma karşı sorumluluk.
Hatta temel ahlaki kurallar. Her şey eksik, bozuk.
Iki yol var.
Ya bizlerde bu gidişe uyacağız. Madem ki daha akıllıyız. Aptallardan daha çok çalacağız.
Yakalanmayacak, sefalanacağız. Suyun üstünde kalacağız. Ahlakı insanlara kötüyü göstererek anlatacağız. Hem ezilmeyecek, hem de somut örneklerle ahlakı anlatmış olacağız.
Ya da bu güne kadar hiç etkisi olmayan eski yöntemi denemeye devam edeceğiz.
Dilimizde tüy bitene kadar gırtlak paralamaya, dokuzuncu köyden onuncu köye doğru gitmek üzere valiz hazırlamaya devam edeceğiz.
Tercih sizin.
Ben doğrusu giderek umudumu yitiriyorum. Bir millet, bir ulus, bir devlet olduğuna inancım giderek azalıyor. Sanki ortada şahsi menfaatlerinden başka hiçbir şeyi düşünmeyen bir insan kalabalığı var. Mümkün olsa komşusunu kesip yiyecek. Ve zaten onu yapması için yönlendirilmiş bir kalabalık... Oraj POYRAZ & L2fSIJNoA0xfSNxA

Su içinde 24 saat nöbetteler!
Arhavili yaşam savunucuları Cihani bölgesindeki HES projesine karşı 24 saat nöbete başladı…
Yusuf Yavuz
Artvin’in Arhavi ilçesinde Cihani bölgesinde MNG Holding tarafından yapımı planlanan Kavak HES’in iptali için dava açan yöre halkı, yargı süreci sona ermeden şirketin iş makinelerini alana sokması üzerine tepki gösterdi.
HES şirketinin satın aldığı arazide iş makinelerinin çalışmasını engelleyen yurttaşlar, yasal süreç tamamlanıncaya kadar 24 saat dere nöbetine başladı.
MNG holdingin Cihani ve Kamilet Vadisi’ndeki HES projelerini durdurulana kadar dere nöbeti ve direnişin süreceğini duyuran Arhavi Doğa Koruma Platformu, HES talanının geç olmadan durdurulması çağrısında bulundu.
İŞ MAKİNELERİNİ DURDURUP 24 SAAT NÖBETE BAŞLADILAR
Arhavi’nin Konaklı ve Kemerköprü Köyleri arasında yeralan Cihani mevkiinde, MNG Holding tarafından yapımı planlanan Kavak HES projesi için çalışma yapmak isteyen iş makinelerinin köylülerce engellenmelerinin ardından Arhavi Doğa Koruma Platformu’nca yapılan basın açıklamasında HES çalışmasının hukuksuz olduğuna dikkat çekilerek dere başında 24 saat nöbet tutulmaya başlandığı duyuruldu.
‘GEÇ OLMADAN HES TALANI DURDURULSUN’
"Yıllardır ülkenin her köşesinde devam eden ve vadileri talan eden HES belası bütün ağırlığı ile köyümüze çökmüş bulunmaktadır.
Köyümüz her geçen gün yaşanmaz hale gelmekte; dereler, vadiler, köyler iş makinelerinin gürültüsü altında delik deşik edilerek yok edilmektedir.
Bu talan çok geç olmadan durdurulmalıdır" ifadelerine yer verilen açıklamada, şöyle denildi:
‘YAĞMA YOK, BİZ HALKIZ VE HAKLIYIZ!’
"Bu bir çılgınlıktır, bu bir akıl tutulmasıdır.
Düşman işgali altındaki ülkelere reva görülmeyecek bu kıyıma son verilmelidir.
Daha dün hiçbir yasal dayanağı olmadan dereye iş makinesi ile dalan MNG taşeronuna gereken cevap verilmiştir.
Şirket ÇED raporuna göre çıkan hafriyatın depolanacağı alanı kullanmamış bunun yerine deremizi şantiye alanına çevirmiştir.
Gerekli raporlar valilik ve çevre il müdürlüğünde olmasına rağmen kurumlar sessizliğe bürünmüş, MNG holdingin doğa katliamı meşrulaştırılmıştır.
Hukuk hiçe sayıldığı gibi, bölgede yaşayan halkın itirazları göz ardı edilmiş ve jandarma şirketin dere yatağında yaptığı çalışmayla ilgili tutanak tutmamıştır.
Bundan böyle Cihani’de, Kamilet’te her türlü kanunsuzluğa karşı Arhavi halkı olarak gerekli cevabı verecek, deremizi bu derebeylere dar edeceğiz.
Yağma yok, biz halkız ve haklıyız.
Bizim doğayı korumaktan başka hiçbir amacımız yoktur"
‘DERELER ÖZGÜR AKINCAYA KADAR MÜCADELEDEN VAZGEÇMEYECEĞİZ’
Halkın gücü karşısında hiçbir gücün duramayacağının iyi bilinmesi gerektiğinin altı çizilen açıklamada, Çihani’deki mücadelenin HES durduruluncaya kadar devam edeceği vurgulanarak, şu görüşlere yer verildi: "Çocuklarımızdan emanet aldığımız bu coğrafyayı yine çocuklarımıza teslim edeceğiz.
Bu onurlu mücadelemizi tarih altın harflerle yazacak, deremizi talan edenleri de tarih lanetleyecektir.
Deremizi ve doğamızı talan edenlere sesleniyoruz; bu yıkımı durdurun, bu talanı durdurun aksi halde halkın öfkesi dereden önce sizi boğacaktır.
Arhavi’de ve her yerde dereler özgür akıncaya kadar mücadelemizden asla vazgeçmeyeceğiz.
‘YAŞAM ALANLARIMIZ İÇİN SU İÇİNDE NÖBETTEYİZ’
Dün köyümüzden gençlerin iş makinesini durdurmak için dereye girdiği bu alanda, şimdi hep birlikte deremiz, doğamız ve yaşam alanlarımız için bu suyun içindeyiz.
MNG Holding’in Cihani’deki ve Kamilet Vadisi’ndeki HES projeleri durdurulana kadar nöbetteyiz, direnişteyiz, dere başlarındayız! Arhavi’de dereler özgür aksın! MNG elini suyumuzdan çek!"
(REF: a45UyF587661-140703095249-01, add_anadoluhareketi@googlegroups.com)

13 Haziran 2014 Cuma

Greenpeace Akdeniz Kampanyaları‏; "Greenpeace Turkey" Greenpeace Destekçi İişkilerinden...

Greenpeace Akdeniz Kampanyaları‏
 Greenpeace Turkey (info.tr@greenpeace.org)
13.06.2014 - 15:04 // Kime: gercek.demokrat@hotmail.com
Merhaba Mustafa Nevruz SINACI Bey,
Ben Greenpeace Destekçi İişkilerinden Nazlı Öztürk,
Öncelikle Greenpeace'e göstermiş olduğunuz ilgi için çok teşekkür ederiz.
Greenpeace bağımsızlık ilkesi doğrultusunda , tüm ofislerinde şirket, devlet, hükümet, siyasi parti ve sponsorluk desteği almadan yalnızca bireylerden aldığı desteklerle çalışmalarını hayata geçiren bir çevre kuruluşudur.
1971 yılından bu yana tüm dünyada çevre suçları ile mücadelesini, maddi anlamda desteklerini esirgemeyen destekçileri, manevi desteklerini esirgemeyen gönüllüleri ve sanal aktivistleri sayesinde verebiliyor.
Greenpeace'in Türkiye'de 1992 yılından yürüttüğümüz kampanyalar aşağıdaki şekildedir
Nükleersiz Gelecek: Nükleer enerji pahalı, kirli, verimsiz, gelişmeye müsait olmayan eski, hantal ve tehlikeli bir teknolojidir.Çözüm maliyeti düşük, verimi yüksek, temiz ve güvenli rüzgar, su, güneş ve biokütle gibi yenilenebilir enerjileri kullanmak ve enerji verimliliğini artırmak.
Akdeniz'i Koruyoruz: Asırlardır kıyılarından medeniyet eksik olmayan Akdeniz, dünyanın en özel denizlerinden biridir. Biyoçeşitlilik açısından olağanüstü zenginliğe sahip bu özel denizin, dünya okyanuslarının ekosisteminde de çok önemli bir rolü bulunur. Bütün bu tehditlere rağmen Akdeniz'in sadece yüzde 1'den küçük bir alanı koruma altında. Varolan bu koşullarda gelecek nesillere sağlıklı ve üretken bir deniz bırakmamız mümkün değil.Bu nedenle Akdeniz'i ve geleceğimizi kurtarmak için acilen "Deniz Rezervleri"nin kurulması gerekiyor.
Küresel Isınma ve Enerji: Artık herkes iklim değişikliğinin gerçek olduğunu ve çoktan hayatımızı etkilemeye başladığını biliyor. Çözüm ise aslında bizim ellerimizde.Dünyamızın petrol ve kömürü aşarak hayata geçireceğimiz bir Enerji [D]evrimine, atmosferi temizlemeye devam edecek ormanlara, gezegenimizi ısıtmadan yiyeceklerimizi soğutan doğal buzdolaplarına ihtiyacı var.
İklim için Çözümler:
  • Salımların 2015 yılında tepe noktasına ulaşıp, sonrasında mümkün olduğunca çabuk şekilde sıfıra doğru düşüşe geçtiğinden emin olmalıyız.
  • Gelişmiş ülkeler 2020 yılına kadar salımlarını 1990 seviyesine göre %40 aşağı çekmeliler.
  • Gelişmekte olan ülkeler salımlarını sanayileşmiş ülkelerin yardımı ile %15-30 oranında yavaşlatmalı.
  • Özel bir fon sistemi ile tropikal ormanları korumalıyız- iklim için ormanlar
  • Kirli fosil yakıt enerjisini yenilenebilir enerji ve enerji verimliliği ile değiştirmeliyiz.
  • Nükleer enerji gibi yanlış çözüm önerilerini reddetmeliyiz.
GDO ve Tarım: 
Sağlıklı bir çevrede yetiştirilmiş besinler gezegenimizin geleceği için çok önemli. Tarım endüstrisi, küresel çapta bakıldığında, sera gazı emisyonunun %14'ünden sorumlu. Organik tarım, bu emisyonun azalmasını sağlarken, çiftçilerin de iklim değişikliği ile başa çıkmalarına yardımcı oluyor. Genetik Mühendisliği, tarımda bizi, zehirli kimyasallara ve merkeziyetçi sisteme mahkum ediyor. Bu durum, hem çevresel hem de canlı türleri anlamında tahmin edilemeyecek risklere neden olabilecek kadar tehlikeli. Ayrıca tarım alanında kullanılan zehirli tarım ilaçları, yeraltı sularının kirlenmesine neden oluyor. Organik tarım her bir hektarlık alan için %30 daha fazla besin üretilmesini sağlıyor. Aynı zamanda organik tarım, insanların besine her daim ulaşımını imkânlı kılıyor.
NOT: 
Destekçi ilişkileri ekibimiz, kampanyalarımızla ilgili bilgi vermek ve güncellemeler yapmak için sizlere (0212) 947 40 25, (0212) 252 95 21, (0212) 999 4 666, (212) 947 47 47, (216) 692 25 96,(216) 999 37 61, (212) 232 12 22 ve (530) 343 47 00-05 numaralı hatlarımızdan ulaşıyorlar…
Siz de destek servisimize ulaşmak isterseniz hafta içi 09.00-18.00 saatleri arasında (212) 292 76 16 numaralı destek servisi direkt hattını kullanabilirsiniz.
Greenpeace Akdeniz
Asmalı Mescit mah. İstiklal Cad. Kallavi sok. No: 1 Kat: 5 Beyoğlu İstanbul; Tel: (212) 292 76 19 - 20 Faks: (212) 292 76 22  (İletişim bilgilerimizi http://www.greenpeace.org/turkey/tr/about/contact/ linkinden de teyit edebilirsiniz.)  Herhangi bir konuda sormak istediğiniz bir şey olursa yanıtlamaktan mutluluk duyarız.
Yaşanabilir bir dünya dileği ile...

7 Haziran 2014 Cumartesi

5 HAZİRAN 2014, DÜNYA ÇEVRE GÜNÜ KUTLU OLSUN!..

5 HAZİRAN, DÜNYA ÇEVRE GÜNÜ KUTLU OLSUN!..
"Bir şahsın yaşadıkça memnun ve mutlu olması için lazım gelen şey, kendisi için değil, kendisinden sonra gelecekler için çalışmasıdır."
Mustafa Kemal ATATÜRK
DÜNYA ÇEVRE GÜNÜ
Güzel ülkemizde ağaç yerine ucube binalar dikiyoruz.
Değerli arkadaşlar,
Birleşmiş Milletler, 1972 yılında 5 Haziran’ı, “Dünya Çevre Günü” olarak ilan etmiştir. Her yıl çevre sorunlarına dikkat çekmek için bir ana tema belirlenir ve dünyanın dikkatine sunulur.
Bu yıl ki ana tema konusu; Günümüzde dünya medeniyetlerini tehdit eden en büyük çevre sorunlarından biri iklim değişikliği ve denizlerin yükselmesidir. Dolayısıyla Birleşmiş Milletler 2014’ü ‘Kalkınmakta Olan Küçük Ada Devletleri Yılı’ilan etti. 5 Haziran Dünya Çevre Günü’nde de iklim değişikliğinin küresel etkilerinden deniz seviyesindeki artış sorununu gündeme taşıdı (04.06.2014-Hürriyet).
Korkarım ada ülkeleri ile bizim gibi sahili olana diğer ülkeler de büyük risk altında. Çünkü TEMA’ nın da belirttiği gibi;
·         Atmosferdeki karbondioksit miktarı, insan kaynaklı faaliyetler sebebiyle son 800 bin yıldır gelmediği bir düzeye geldi.
·         Fosil yakıt kullanımı, ormanlar ve tarım arazileri gibi yutak alanların kaybedilmesi, hızla artan karbondioksit miktarı, iklimin insan kaynaklı sebeplerle değişmesine sebep oluyor.
·         Değişen iklimler Dünya’daki tüm ekosistemleri ve medeniyeti etkiliyor. Kuzey Buz Denizi’ndeki buzulların iklim değişikliğine bağlı olarak erimesi ile deniz seviyesi yükseliyor. Gerçekleşen kuraklık, sel, fırtına gibi aşırı hava olayları; Türkiye dahil olmak üzere bir çok ülkeyi ciddi şekilde etkiliyor.
·         2013 Dünya Afet Raporu’na göre, en fazla ölümün siklon, sel ve su baskınlarında yaşandı. Sel ve su baskınlarından dolayı 2 milyon insan mağdur oldu. Türkiye’de de, tüm dünyada olduğu gibi, başta kuraklık ve seller olmak üzere meteorolojik ve hidrolojik afetler oldukça sık meydana geliyor, ciddi can ve mal kayıplarına yol açıyor.
·         2012’de Çevre ve Şehircilik Bakanlığı tarafından yayınlanan çalışmaya göre, Türkiye’de insan kaynaklı iklim değişikliğine bağlı olarak sadece büyük şehirlerde meydana gelen sel hasarlarının neden olduğu maddi kayıplar, depremlerin neden olduğu maddi kayıplara yaklaşmış durumda. Sadece yıldırımların yol açtığı can kaybı sayısı ise son iki yılda yüzlerce kişiye ulaştı.
Değerli arkadaşlar,
Son uyarı da Güzel İstanbul’umuza Pazartesi günü geldi. Akşam saatlerinde etkili olana gök gürültülü sağanak yağış birçok yerde sellere neden oldu. Üsküdara da yağan şiddetli yağmur yüzünden sahil kısmında sel suları duvarların boyunu aştı. Aşağıdaki fotoğrafta görüldüğü gibi üstten bakıldığında, sanki sahil denizle sıfırlanmış gibi görünüyordu. Yani deniz tüm karayı kapsamış gibiydi.
Üsküdar kıyısında vapur ile minibüs - 02.06.2014
Umarım doğanın bu önemli uyarılarını tüm yerel ve genel yöneticilerimiz ile danışmanları iyi algılar ve gereken önlemleri en kısa sürede alırlar. Kazanan güzel ülkemiz ve saygıdeğer halkımız olacaktır.
Sevgi ve saygılarımla (05.06.2013)
Prof. Dr. Mehmet Ali KÖRPINAR